Endüstri 4 ve sonrasında dünya nereye gidiyor…

Nasıl bir dünya da yaşıyorduk?

1700’lü yıllar öncesinde daha geleneksel bir dünyanın rutin yaşam biçimine uygun üretim yöntemleri ve tüketim alışkanlıkları varken 18.YY’la birlikte genel görünüm değişmeye başladı.

Sanayide basit el aletleri ve ilişkili iş kültürünün yerini, daha gelişkin makineler, buharla işleyenler ve bu makinelere dayalı üretimi destekleyen iş yapma yöntemleri aldı.

Cadde üzerindeki ilk dükkanların 1700’lü yılların başında Paris’te görüldüğü söylenir. Tüketim alışkanlıkları sanayi devrimiyle birlikte değişiyordu. Az da olsa ürünlerin seyredilerek alınması, ilk vitrinlerin boy göstermesi, kentlerin kenarlarına itilmiş halkın dar sokakları arşınlamaları, bugünkü mağazaların ilkel biçimlerini ziyaret etmeleri bazı Avrupa kentlerinde başlamıştı.

Ortalama insan tarafından giysi, ısınmak ve korunmak için kullanılırdı geleneksel üretimin ilk aşamalarında; süslenmek, poz vermek, sahip olunan toplumsal statüyü vurgulamak için değil... İlk şefler ve sonrasında statülerini kurumsallaştıran kralları dar bir ayrıcalıklı kesim olarak düşündüğümüzde halkın gündelik yaşantısında giysiyi fiziki faydalarını ön planda tutarak kullandığını görürüz. Henüz moda denilen bir kavramdan söz edilemezdi. Giysi ait olunan toplumsal tabakayı belirleyen işaretler taşıyabilirdi ama tarihin öznesi olma iddiasındaki bireyi ön plana çıkarma, bireyi farklılaştırma iddiası yoktu henüz.

İlkel kabilelerde, sonrasında uygarlığa adım atmış ilk toplumlardaki süslenme de bireysel özellik taşımıyordu büyük bir olasılıkla. Birey yoktu doğal olarak. Yaşam geleneğin tümlüklüğü içinde sürüyordu. Toplum yaşantısını, pagan kültüründeki hangi tanrıya hangi durumlarda tapınılacağını, alışverişin ilkel biçimlerini, savaş ve barışın kurallarını, aile biçimlerini toplumsal yaşamı genel olarak düzenleyen kapsayıcı gelenekler belirliyordu.

İletişim zordu uygarlık öncesi ve uygarlığın ilk aşamalarındaki toplumlarda. Mesafeler uzun ve tehlikeler fazlaydı. Yakın ülkeler arasında bile mektupların adrese ulaşması aylar alabiliyordu. Neolitik dönem sonrasındaki ilk kentlerdeki sokaklar karanlıktı, gün batımından sonra yıldızlarla ve zaman zaman kullanılan meşalelerle baş başa kalınırdı. Yakın çevreden gelen vahşi hayvan ulumaları kentlere korku salardı. Zorbalık ve hastalıklar belirleyiciydi orta çağın toplumsal hayatında. Çoğunlukla kıtlıklarla boğuşulur, açlıkla baş başa kalınırdı. Dar bir ayrıcalıklı kesim dışındakiler için durum böyleydi.

Dolunay çevreyi geceleri aydınlattığı için sevilirdi. Şimdiki gibi romantik anlamlarının olması mümkün görünmüyor. Kırların pastoral güzelliği de bugünkü anlamına sahip değildi büyük olasılıkla.

Olaylar geleneklerle ve mitlerle açıklanıyordu. Gündelik hayatı kesintiye uğratan felaketler efsanelerden edinilen bilgilerle, mitik açıklamalarla, dinsel yaklaşımlarla, lanetlerle açıklanıyordu…

Orta çağın sona ermesi, değişmez anlam birimlerine dayalı mitik anlamlandırmanın yerine insan aklına dayalı anlamlandırmanın ve açıklamaların geçmesiyle hız kazanmıştır.

İlk dükkanlarla ve caddeleri süsleyen vitrinlerle birlikte kullanım değerine dayalı eşyadan değişim değerine dayalı metaya geçiş görünür olmuştur. Vitrinlerde beğeniye sunulan metalarla birlikte onları seyre çıkan insanların da metalaşması, piyasaya ve genel beğeniye sunulmaları ayrıca incelenmesi gereken bir konudur.

Şimdi orta çağın karanlık, çamurlu, pislik içindeki, hastalıkların kol gezdiği, surlarla çevrili olan, hayatın feodal değerlerle ve belirleyici geleneklerin kuşatması altında sürdürüldüğü kentlerden uzaktayız. Ancak unutulmamalıdır ki bu kentler ve insanları o dönemin ruhani(kilise), ticari ve askeri iktidar odaklarının rekabeti içinde farklı düşüncelere açık olmuşlar, ticari kazanımlar için fen bilimlerine yönelmişler, derebeylikler arasındaki savaşlarda galip çıkmak için icatlarda bulunmuşlar, korsanları önceden görmek üzere dürbün, teleskop gibi icatlara yönelirlerken muhakeme yeteneklerini geliştirmişlerdir.

En önemlisi hayatın insan aklıyla değiştirilebileceğini anlayarak 1850’lere doğru sona erecek aydınlanma çağının ve bugünleri de kapsayan modernleşme sürecinin tohumlarını atmışlardır.

Şimdi nasıl bir dünyadayız?

Şimdi endüstri 4 çağındayız… sosyal medyamız var, e-ticaret yapıyoruz, internetin sonsuz olanaklarıyla dar hayatımızı görünüşte güzelleştirmekteyiz.

Ancak hayata bir ölçüde insan aklıyla yön verilen 1800’lü yılların başları da geride kaldı. Artık küreselleşmenin gelenek dışı bir başka geleneği dayattığı, modern mitolojik inanışların ve efsanelerin hayatı yönettiği, internetin bilgiyi “bitlerle” kodladığı, “mitlerin” yerini sayısallaştırılmış önermelerin, vasat insanın ortalama aklıyla kavrayamayacağı grafiklerin aldığı, hayatı tekellerin yönlendirdiği yeni bir çağı yaşıyoruz.

Caddede süslenen, giyinip kuşanıp boy gösteren 18.yy. insanının yerini süslenme işini İnstagram’da yapan, sosyal medyada boy gösteren, eski kentlerin yeni moda kafelerinde değil de Facebook’da sohbet eden insan aldı.

Mektubun yerinde e-posta, sohbetin yerinde “chat”, geleneksel siparişin yerinde internet tabanlı e-ticaret var. Geleneksel ortamdaki takdir edilme de yerini sosyal medya paylaşımlarındaki “beğenmeye” bıraktı.

Geleneksel ortamlardaki, Parisli, Londralı, Viyanalı, İstanbullu insanın yerini internet tabanlı iletişim ortamlarının nesnesi olan, yurttaş kimliğinden kaynaklanan farklılaşmış kişilik özellikleri yerine küreselleşmiş dünyanın birbirine benzeyen, aynı etkilere özdeş tepkiler veren, benzer markaları kullanan, hafızası ve muhakeme yeteneği küresel sistemin irrasyonalitesi karşısında yenik düşmüş, konformist kitle insanı aldı.

Modernleşmenin bu son döneminin temel özellikleri; kitle kültürünün insan ruhunu biçimlendirici yapısı, bu yapının tüketim ekonomisinin kendi irrasyonalitesiyle ilişkili olması, ekonomik aktivitelerdeki baş döndürücü hız, yabancılaşma kavramı, anti politik kişilik özelliklerinin yaygınlaşması gibi özelliklerdir.

Öte yandan modernleşmenin maddi ögeleri: teknoloji, bilim, ürünler, fiziki refah ortamları gelişirken; insanın mental yapısının bu gelişmeye uyum sağlamadığı görülmektedir. Modern insan orta çağdakine benzer yeni mitlere, modern efsanelere, dinlerin deforme edilmiş yorumlarına, fallara ve batıl inançlara sığınmaktadır.

Modern insan akılının almadığı olağan üstü teknolojik gelişme karşısında çaresizleşmekte, bu teknolojiyi gündelik hayatına demokratik ve özgürleştirici biçimde katmak yerine onun nesnesine dönüşmektedir.

Televizyondaki popüler dizilere, dijital oyunlara, animasyonlara, anlamsız videolara düşkünlük, markalı mobil telefonlara hayranlık, yeni ve markalı araba merakı, kozmetik ürünlerinin aşırı kullanımı, gerekli gereksiz estetik operasyonlar modern dönemin, insanı toplumsal sistemin nesnesine dönüştüren yapısal özelliklerinden kaynaklanmaktadır.

Yakın geleceğin “Endüstri 4” dünyası nasıl olacak?

Küreselleşmenin etkisiyle ülkeler sanayisizleşmekte, hizmet sektörleri gelişmekte, siyaseti yönlendirme gücü olan yurttaş kimliği gerilerken bunun yerine tüketici kimliği, çalışan kimliği, personel kimliği gibi yabancılaşmış kimlikler geçmektedir.

Endüstriyel otomasyon sistemleri geliştikçe deneyimlerini iş ortamına aktararak çalışan eski tür insandan da bant üretimine uygun montaj sanayi çalışanından da eser kalmayacak, bunun yerine temizlikçiler, eskortlar, garsonlar, hostesler artacak, pek çok sektör gerekli gereksiz danışmanlarla dolacak, ev kadınlarının sayısında yükselmeler görülecektir.

Daha ileri otomasyon sistemlerinde bir adam, bir makine, bir fabrika yapısından söz edilmektedir. Bu, eğer insanlar sanata, bilime, kültürel faaliyet alanlarına, eğitime yönlendirilmezlerse hiçbir iş yapmayan insanlardan oluşan başka bir toplum yapısı demektir.

Yapay zekâ ve ileri düzey otomasyon aşaması, tüm üretim işlemlerinin, daha da ilerisi tüm hizmet işlemlerinin makine ve robotlarca yapılması demektir.

Önümüzdeki on yıllarda eğlence endüstrisinin %90’ları aşan düzeyde internet tabanlı olma olasılığı yüksektir, sosyal medya iletişiminin ve eğlence olanaklarının yeterli olmadığı noktada kullanıcılar birer sanal karakterle eşleşerek mükemmel sanal dünyalarda maceralara atılabilirler. Bu internet tabanlı dijital ortamlarda gerçekmiş gibi sanal evliliklerin kurulması, sözde suçların işlenmesi, müsabakaların düzenlenmesi, sözde ticaret yapılması, “bitcoin” gibi sanal para birimlerinin kullanılması, kavgalar, barışmalar, arkadaşlıklar, temsili sanal karakterler yoluyla aşık olmalar ve daha ilerisi mümkün olabilecektir.

Bir internet kullanıcısının, nihayetinde bir insanın, yalnızlaştığı, güçsüzleştiği gerçek hayatındaki sorunlarla boğuşmak yerine büyük bir internet tabanlı dijital oyunda kendisine uygun sanal karakterler tasarlaması, bu sanal karakterlerle özdeşleşmesi, bu karakterler yoluyla kendisine internet tabanlı paralel hayatlar kurması tehlikeli bir olasılıktır.

Bu durum gerçek hayattan uzaklaşan, yalnızlaşan, değerlendirme ve karar alma yetenekleri ussallık dışı mekanizmaların yönetimine terkedilmiş, yeni tür yapay insanlara neden olabilir.

Yapay zekâ çalışmaları, bilgisayarların işlem yapma hızının ışık hızına yaklaşması, insan gruplarına, karar alma, değerlendirme yapma işlemlerinde de ihtiyaç duyulmayacağı aşamalara gelinmesi bugün anladığımız anlamdaki insana olan gereksinimi de azaltabilir.

İnorganik sistemlerin insan olmadan da işlerini sürdürecek noktaya gelmeleri dünya genelinde ayrıcalıklı az sayıda gruba orantısız yetki ve güç verebilir.

Tüm bu nedenlerle bilgi teknolojilerinin demokratikleşmesi, toplumsal grupların bu teknolojilere eşit erişim hakkına sahip olmaları, bilgi tekellerinin birkaç ülkenin değil çok sayıda ülkenin kontrolünde olması, temel insan haklarının titizlikle korunması, siyasete katılım hakkının yaygınlaştırılması, kaynakların insan lehine ve tüm insanların ortak çıkarı ve yaşama hakkı için kullanılması son derece önemlidir.

Endüstri 4 uygulamalarıyla teknolojinin üretimde de toplumsal hayatın diğer alanlarında da etkinliğinin artması, robot teknolojilerinin kullanımıyla iş gücüne duyulan ihtiyacın azalması, dijital uygulamalarla ticaretin hız kazanması ve verimliliğin artması, hayatın tüm alanlarında insanın insana duyacağı gereksinimi azaltacaktır. Artık makinelere ihtiyaç duyulacaktır. Az eğitimli iş gücü ve ihtiyaç duyulan konularda yeterince uzmanlaşmamış orta ve alt kesimlerin üyesi olan vasat insanlar için durumun daha da kötüleşmesi olasılığı vardır.

İnsan aklına ve toplumsal hayata katılımına duyulan ihtiyacın daha da azalacağı, toplumsal hayatın mekanik süreçlere teslim edilebileceği, henüz isimlendirilmemiş yeni çağa hazırlıklı olmak, en azından stratejik bir kötümserlik düzeyinde hazır olmak toplumsal hayatın tüm paydaşları için önemlidir.

Yaklaşan yeni çağın “Mekanik Çağ” olarak adlandırılması bile iyimser bir yaklaşım olacaktır. Üstelik bu “mekanikliğin” makineleri hatırlatan değil de insan ruhundan söz eden bir mekaniklik olma olasılığı, diğer bir değişle insanın inorganikleşmesi daha da kötü bir tablodur. Öte yandan robotların üstlenecekleri toplumsal roller ve insanla girişecekleri rekabet bir başka sorundur.

Çözüm insana yatırım yapmak, özellikle Atlantik’in batısındaki süper güçten ve rakibi süper devletlerden başlayarak insanın sivil düzeyde de siyasal düzeyde de toplumsal hayata etkin katılımını sağlamaktır. İktidar mekanizmalarının insanı tümüyle dışladıkları, siyasi kararların bile mekanik süreçlere terkedildiği yeni bir toplumsal düzen olasılığını dünyadan uzaklaştırmak istiyorsak otomasyona dayalı üretim süreçlerinin “insansızlaştırıcı” özelliklerini iyi değerlendirmek, modernleşmenin tinsel ögelerine de gereken önemi vermek zorundayız.

Aksi durumda önce sivil sonra da siyasal toplumlarda bilim kurgusal yapay zekaların yönetsel rollerinin artması, yeni toplumun mekanik bir süper sistem olarak kurgulanması, sözcüklerin, genel olarak dilin bile iletişim yöntemi olarak gereksinilmediği dijital yapıların oluşması uzak bir olasılık değildir.

Çözüm var mı?

Doğal olarak ileri düzeyde otomasyon, hayatın her aşamasının dijitalleşmesi, insanın vücut içi chip’lerle ve elektronik donanımlarla kontrol edilmesi, kamera sistemi ve diğer elektronik denetleme yöntemlerinin evlerin içine kadar girmesi, televizyonların insanı tümüyle kuşatması, sosyal medya uygulamalarıyla modern cemaatler görünümünde “fun-clup” formatında grupların oluşması, dijital ikonların kültürel ortamda daha fazla yer edinmeleri geleceğin dünyasını şekillendirecektir…

Bu yeni dünyaya hazırlıklı olmak, endüstriyel mükemmelleştirme programlarını desteklerken, insanın muhakeme yeteneğini canlı tutmayı, insan mutluluğunu, özgürlüğünü, bilinçliliğini ve toplumsal refahı hedeflemeyen değişimlerin, ilerleme gibi görünürken gerileme olabileceğini bilmek, ileri düzeyde otomasyona giderken yaşayacağımız süreçlerin merkezine insanı koymamız gerektiğini anlamak zorundayız… Eğer organik ya da inorganik robotların yönetimine girmek istemiyorsak tabii ki…

 

 

Kadir Decdeli 21.09.2018, İSTANBUL

Makale tarihi: 21.09.2018

Ek Bilgiler:

Ek Bilgi Tarihi:

Menü